Genel

HALEP ORADAYSA ARŞIN BURADADIR!..

Yeni_anayasa

Birkaç hafta önce Genelkurmay Başkanı Özel, Kuzey Irak’ta konuşlanmış olan PKK’ya karşı operasyon yapılabilmesini ABD’den “izin” alma şartına bağlamıştı. Kuzey Irak halen ABD’nin denetimindedir. PKK’nın ana karargahı ise Kandil’dedir. ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ne (BOP) göre; İran, Türkiye, Irak ve Suriye’de yaşayan Kürtlere “Özgür Kürdistan” adlı bir devlet kurulacakmış! Güvenlik içerisinde bulunsun diye Kürtlerin çekirdek örgütü olan PKK, ABD’nin kontrolündeki topraklarda barındırılıyor!.. 

BOP’nin önüne Ortadoğu’da çıkan ilk ciddi engel Suriye’dir. Suriye’den sonra sırada İran ve Türkiye olacaktı elbette… Suriye’deki rejim yıkılmadan, emperyalistlerin İran’la uğraşamayacakları açık. ABD’nin bu büyük proje içinde Türkiye’yi hesaba kattığı dahi yok. Yönetim kendisinden zaten. Türk ordusu deseniz sorun çıkartamaz! ABD karşıtı komutanlar içeride, dışarıda ve görevde kalanların ise “izin” alamayacağı belli!.. O nedenle, emperyalistler bütün dikkatlerini Suriye’ye yönlendirmişler ve tüm güçleri ile Esat’a karşı saldırıya geçtiler. Ne var ki, Çin, Rusya, İran ve Suriye aynı ittifakın içindeler. Akdeniz’de Suriye açıklarında hala ortak tatbikatlar yapmaktadırlar. “Libya’da yaptığımız hatayı Suriye’de tekrar etmeyeceğiz” demekteler!.. Savaşın tarafları dünya büyükleri!.. 

Suriye yönetimi, arkasındaki Şangay İşbirliği Örgütü’ne güvenerek, hava savunma sistemlerini test etmek amacıyla yem olarak gönderilen TSK’ya ait keşif uçağını, uyarı yapmadan düşürerek kararlılığını gösterdi. Zaten ABD yönetimi de çok önceden Suriye’ye karşı bir hava saldırısı yapmanın başarılı olamayacağını açıklamıştı. Ölecek olan Türk askerleri olacaktı, yine de test ettiler işte!.. ABD yetkilileri açıklamışlar; Türk keşif uçağı bir NATO görevini yapmak üzere feda edilmiş. Anlaşıldı ki, ABD ve müttefikleri Libya’ya yaptıkları gibi hava saldırısı başlatarak Esat’ı düşüremeyecekler. Peki, bu noktada Y-CHP’nin Libya’ya yapılan emperyalist saldırıyı desteklemesine ne demeli?.. Bunu bir yere not edelim!… 

ABD planının başarıya ulaşması için, Suriye’ye kara kuvvetlerinin girmesi gerekliymiş. Bunun için ABD askerleri kullanılamaz tabi. Emperyalistlerin “mayın eşeği”ne ihtiyacı var… Barzani’nin “Kuzey Irak”ta eğittiği Suriyeli Kürtler, ellerini kollarını sallayarak “Kuzey Suriye”ye girmişler. Anlaşılıyor ki, bundan sonra, yönler ülkeleri bölmek için kullanılacak!.. Sınırdaki yerleşim birimlerinde Suriye bayraklarını indirip yerine Kürt bayrakları çekmek, Türk halkını tahrik etmek ve askerimizin Suriye’ye girmesine zemin hazırlamaktan başka hiç bir işe yaramaz. ABD, kontrolündeki Kürtlerin bu hareketine karşı Suriye’ye girmemize “izin” veriyor!.. Talimat hükmünde bir izin işte!.. Ama Kuzey Irak’taki Kandil’e, operasyon yapmamıza nedense “izin” vermiyor!.. Bu çelişki bile başlı başına ABD’nin Türk askerine bakış açısını göstermeye yetiyor… Sorus’un, “Türkiye’nin en iyi ihraç ürünü askeridir” şeklindeki sözleri pratik yaşam içinde ete kemiğe büründü yine!.. 

ABD, kendine göre “haklı” nedenlerle, Ortadoğu’daki çıkarlarını korumak için askerlerini kullanmak istemiyor. Başka bir ülkenin askerlerini kullanmak için ise ilginç bir yöntem geliştirmiş. Dilerseniz onu da Kurtul Altuğ üstadımızdan dinleyelim.(1) Özetlemek gerekirse, ABD çıkarlarının korunması için Conilerin yerine Mehmetçikler ölsün isteniyor. Bu işe itiraz eden komutanları da bir şekilde cezaevine tıkabiliyorlar… Komutanlar, doğal olarak yıllarca hapis yatacak, ama neden suçlandıklarını bilemeyecekler… Türk ordusunu NATO’nun, başka bir ifadeyle emperyalizmin “vurucu gücü” haline getirene kadar, bu yurtseverler özgürlüklerine kavuşamayacaklar!.. 

AKP iktidarı, ABD’nin elinde adeta bir oyuncak gibi. Muhalefet ise, daha kötü bir durumda. Göz göre göre AKP’nin yerine geçmeye, ABD’ye oyuncak olmaya talip. Bunun için yapılmadık şaklabanlık bırakmadılar. Ortadoğu’da kurulacak ikinci İsrail‘i (Özgür Kürdistan) yaşatmak için, daha iktidar olmadan bile ellerinden ne geliyorsa yaptılar: “Bölünme Anayasa”sına verdikleri katkı, Y-CHP’nin hangi ittifak içinde yer aldığını göstermeye yetiyor! Anayasa’da bir üst kavram olarak kullanıldığı kesin olan “Türk” sözcüğü ile Y-CHP’nin ne gibi bir derdi olabilir? Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in :”Biz de başkenti Diyarbakır olan “Özerk Kürdistan” istiyoruz” sözlerine Y-CHP’den bir tepki geldiğini duydunuz mu? TR-705 numaralı genel başkan yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, bu konuda ne düşünüyor acaba? “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”nın çekince konulmuş maddelerinin tümünü imzalama sözü veren Y-CHP yönetimi, AKP iktidarına; bu işi siz yapın, bizim bir itirazımız olmayacak demek istemiyor mu? Bu konuda hükümetten bir adım önde olmanın başka ne anlamı olabilir? Genel seçimlerden önce, PKK’ya “genel af” mesajı vermeyi manidar bulmuyor musunuz? 10 yıllık AKP iktidarı boyunca, Cumhuriyet rejimini kevgire çevirip, dini bir rejime geçilmesine rağmen, “Şeriat tehlikesi yoktur” diyen Kılıçdaroğlu değil miydi? AKP bile Cemaat’in yargıda fazla ileri gittiğini görüp, yeni yasalar çıkartmak zorunda kalmışken, “Yargıda Cemaat’in örgütlenme içerisinde olduğunu söyleyebilmek için elimizde kanıt yok” diyerek, karşıdevrimin en önemli uygulama aracı olan Özel Görevli Mahkemeleri meşrulaştıran da Y-CHP yönetimi değil mi?.. 

Dilerseniz bütün bunları bir yana bırakalım. 12 Eylül Referandumu’nda “yargı bağımsızlığı” ve “kuvvetler ayrılığı” ilkelerini ortadan kaldıracağı kesin olan ve bunun için “HAYIR” dediğimiz, o 26 maddelik anayasa değişikliği, yeni anayasa yapım sürecinde AKP’nin “kırmızıçizgisi” olarak konulan masadan kalkmama inadı ile yapılmak istenen nedir? Bu yapılan o gün “HAYIR” dediğimiz değişikliklere, masa başında “EVET” demek değil mi? Bu davranış bile Atatürk Cumhuriyeti’nin yıkım sürecinde Y-CHP’nin, yıkım taşeronları ile işbirliği içerisinde olduğunu göstermiyor mu?.. 

Ortadoğu’da “Kürdistan” adıyla yeni bir devlet kurulmasına itiraz eden iki lider Maliki ile Esat’tır. AKP hükümeti, ikisini de “düşman” ilan etmiştir. Etrafımızda dönen dolapları anlamak için önümüze Büyük Ortadoğu Haritası’nı koymak yeterlidir. Kurulacak olan Kürdistan’ı Türkiye ile birleştirmek (federasyon) ve bu şekilde güvenliğini sağlama almak (yaşaması ) görevi Türkiye’ye verilmiştir. Bunun anlamı kendi oturduğumuz dalı kesmekten başka bir şey değildir. “Kürdistan” tüylenince “bağımsızlığını” ilan edecek ve bu defa da başkenti olan Diyarbakır ile birlikte ülkemizin doğusunu da alıp götürecek!.. Batı’da ise, kardeş kardeş yaşayabileceğiz Kürtlerle!.. Yoksa Batı’daki Kürtler Kürt değil mi? “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”nın yeni anayasa içine serpiştirilmeye çalışılan çekince konulmuş maddeleri, federe Kürt devletinin kurulmasına olanak sağlayacak olan üst yapı kurumlarının hazırlıklarıdır. Daha sonraki aşamanın “bağımsızlık” olduğunu saklayan yok zaten!.. 

Dolayısıyla yeni anayasaya “Bölünme Anayasası” demekte de hiç bir yanlışlık yoktur. Y-CHP’nin böyle bir çalışmanın içerisinde olmasının hiç bir anlamı yoktur. AKP’nin “kırmızıçizgi” olarak dayattığı 12 Eylül’de yapılan değişiklikleri içerisinde barındıran bir anayasa yürürlükteyken, temel hak ve özgürlükler zaten ağır tehdit ve tehlike altındadır. Söz konusu değişiklikler, çağdaş anayasalarda olduğu gibi değiştirilmeden, temel hak ve özgürlükleri hiç bir şekilde güvence altına almak söz konusu edilemez. Anayasa ile temel hak ve özgürlüklerin güvencesi durumunda olan Anayasa Mahkemesi’nin yapısını değiştiren ve yürütmenin etkisi altına sokan düzenlemelerden sonra, bu tehlikeler “kuşku” olmaktan çıkıp, “gerçek” haline dönmüş bulunmaktadırlar… 

Dolayısıyla bu aşamada CHP’nin “kırmızıçizgili” bir Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ndaki varlığını anlamak mümkün değildir… Özellikle de bu komisyona sunulmak üzere hazırlanmış olan “Temel Hak ve Özgürlükler” ile ilgili maddelerin tartışılacağı toplantıda, Kılıçdaroğlu’nun söyledikleri hayati öneme sahiptir ve itiraf niteliğindedir. Toplantıda anayasa ile ilgili çalışmalarda izlenen yöntemin yanlış olduğunu, maddelerin ellerinde olmadığını, bir kez okumakla karar veremeyeceklerini belirten milletvekillerine, genel başkanın söylediği:”Maddeleri size dağıtırsak basına gidiyor” şeklindeki sözler gerçekten ibretliktir. Demek ki, Y-CHP, basından ve dolayısıyla halktan “gizli” bir şekilde yeni bir anayasanın yapılmasına rıza göstermektedir!.. Komisyonda bulundurduğu üyelerin, önlerine gelen anayasa maddelerini tartışmadan imzalamalarını istiyor! Anlaşılan Kılıçdaroğlu’nun “Temel Hak ve Özgürlükler” konusunda bir derdi yoktur. Onun üzerine aldığı tek iş var. O da “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”nın çekince konulan maddeleriyle birlikte, yeni anayasanın içerisine yerleştirip halka onaylatmaktır!.. Böylece kurulacak olan Kürdistan’ın, Türkiye tarafından korunup, kollanması güvenceye alınmış olacak… Ondan sonraki iş, İkinci İsrail’in olacak elbette. CHP genel başkanlığına getirilirken, Kılıçdaroğlu’na kendisine verilen “eş muhalefet başkanlığı” nın görevi de bu olsa gerekir!.. 

Parti Meclisi’nin “maymuncuk liste” ile özellikle belirlemesi ve BOP’ne “evet” diyecek kişilerin yönetime seçilmesinde hep bu büyük hesap gözetilmiştir. Bu söylediğimin kanıtı vardır; yakında atanacak olan bazı MYK üyelerinin geçmişleri ve kimliklerine bakın. Y-CHP, Kılıçdaroğlu ekibinin göreve gelmesi ile birlikte ABD’nin hizmetine girmiştir. Bu nedenle 34. Kurultay’da altı çizilerek söylenen “antiemperyalist tavrımızda milim sapma olmayacaktır” sözleri, CHP tabanını aldatmaya yöneliktir!.. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Hemen inanmayalım!.. 

Halep oradaysa, arşın buradadır!..

Av. Cemil Can 

DİPNOT: 

(1) “60 yıldır Rocofeller Enstitüsü’nde Emperyalizmin sözcüsü ve ideologu olan Harry Kissinger’den bir tanımlama:

‘ABD neden kuvvetlidir bilir misiniz?

Biz içimizdeki hainleri öldürürüz.

Başka ülkelerdeki hainleri ise öldürmez, alır onları ülkelerinin en yüksek yerlerine oturturuz.”

( Kıssinger’in Rocofeller Vakfı’ndaki konuşmasından)”

http://www.aydinlikgazete.com/yazarlar/kurtul-altu/13946-sinirda-provakasyon-mu.html

 

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir