KONUK YAZARLAR

MİZAH İLE BAŞ EDEMEZLER!..


 

MİZAH İLE BAŞ EDEMEZLER!..

TOMA ve akreplerin en acımasız saldırılarını, zeka ve mizahla karşılayan direnişçilerin amacını kendilerinden daha iyi kimse dile getiremez… “Atatürk’te birleştik” ve “Hükümet istifa” sloganları ile espri yapılmaya çalışıldığını düşünenler, muhalif saflarda gözükleseler de gerçekte AKP iktidarının düşmesini istemeyenlerdir!.. Ya da zekalarında bir sıkıntı aramak gerekir!..

Son yılların en etkili halk hareketini, sıradan bir çevre hareketi gibi göstermek için kolları sıvayanlar çok tanıdıktır!.. Yandaş televizyon kanallarının, direnişin en heyecanlı anlarında, penguenlerle ilgili belgesel göstermelerini anlamak mümkündür. Mecbur kalıp, direnişle ilgili haberler yaptıktan sonra arka arkaya koydukları programlarla, bu haklı hareketin ivmesini düşürmek için ellerinden geleni yapmalarını da garipsememek gerekir! Beslemeler, ilk günlerde demokratik olan bu gösterileri, “darbeye zemin hazırlamak” olarak bile göstermek istemişlerdir. Böyle şeyler yapabilirler; çünkü onlar yandaş, yalaka ve iktidarın kiralık kalemleridirler!..

İktidarlardan beslenenler, tam olarak görevlerini yaptılar mı bilmem… Bu nedenle de onlara fazla kızmayın derim!..

Yandaşların durumu öyle de acaba Y-CHP‘ye neler oluyor?..

CHP’lilerin önemli bir kesimi, polisin Taksim’deki biber gazlı, orantısız güç kullanmasını protesto edenler arasında yerlerini almışlardı. Yakışan da buydu zaten. İlk günün şaşkınlığı içerisinde yönetim de ne yapacağını bilemedi… Haklı beklenti; CHP‘nin kurumsal olarak alanlara inmesi ve kendiliğinden gelişen bu muhalif hareketi, doğru yola kanalize ederek önderlik yapmasıydı!.. Pek çok kişi gibi ben de Kadıköy’deki mitingin iptal edilerek, CHP milletvekillerinin Taksim’e çıkmasını bu şekilde değerlendirmiştim…

Bir gün sonra CHP yönetiminin, sokak eylemlerini yöneten gençleri anlamadığını söyleyerek, öz eleştiri yapmasını da gayet güzel anlayabildik. İktidarın, CHP’yi olayların “kışkırtıcısı” olarak ilan etmesi üzerine, CHP’nin kurumsal olarak bu olaylarla bir ilgisinin bulunmadığını söylemesine bir itirazımız olamaz!..

Takip eden günlerde Kılıçdaroğlu’nun, Cemaat’in kanalı Samanyolu TV‘ye koşarak; direnişe destek verenler için; “Bu insanların hükümeti istemiyoruz diye bir talebi yok” demesi şaşkınlık yaratmıştır. Kılıçdaroğlu’nun kişisel fikrini partiye mal etmesini anlayabilmiş değilim!.. Demek ki, her akşam, ışıklarını 5 dakika yakıp söndürdükten sonra, tencere ve tavalar ile sokağa inip, “Hükümet istifa” sloganını atan milyonlar, bu hükümeti istiyorlar!.. Bay Kemal, bu sözleri ile mizah mı yaptığını sanıyor? Yoksa protestocu milyonları salak mı sanıyor?.. Görünüşe bakılırsa, Y-CHP’ye göre, gaz bombalarına göğsünü siper eden halkın talepleri arasında, hükümetin gitmesi yokmuş!..

Türk halkının zekasıyla bu şekilde alay edilemez!..

Bay Kemal’in, 24 saat kesintisiz yayın yapan Ulusal Kanal‘ı izlemediği belli. SOROS’u dinleyip, Fetullah’ın kanallarını dolaşacak yerde, arada bir Halk TV‘yi izlese halkın ne dediğini anlayabilirdi!.. Bay Kemal’in CHP Genel Başkanı sıfatıyla kendini komik duruma düşürmeye hakkı yok…

Kemal Bey!

Bir türlü anlayamadığın bu gençlik, öyle bir gırgıra sarar ki seni, feleğini şaşırırsın!..

Artık aklını başına devşir!..

Kısa sürede ülkeyi saran bu ulusal direnişi bir yeşiller hareketi olarak göstermek, hükümet için bir taktiktir. Direnişçileri, çevreye sahip çıkan duyarlı vatandaşlar olarak sahiplenmek, direnişin büyüyüp yayılmasını önlemek için yapılmış ayrı bir kurnazlıktır. Hükümetten böyle davranışlar beklenir ama ana muhalefet aynı ağızla konuşamaz!.. Hükümet, direnişçilerin bir kesimini “çevreci yurtseverler” olarak sahiplenirken, kalanını “faiz lobisi” ile ilişkilendirmiştir. “Provakatörler” dedi yine tutturamadı. ABD elçiliğini basanlarla aynı çizgide gösterdi olmadı. Saçmaladıkça saçmaladı… Başbakan Erdoğan’ın, direnişçileri birkaç “çapulcu” olarak nitelendirip küçümsemesi ise, bir işe yaramadığı gibi bumerang etkisi yapıp direnişi büyüttü!.. Sonunda göstericileri, kamu malına zarar veren “vandallar” olarak suçlamaya kadar getirdiler…

Burada sormak gerekir, kamu malına zarar verenler kimlerdir ve polisin orantısız güç kullanmasından önce böyle şeylere teşebbüs edilmiş midir?

7 gazete aynı günde Erdoğan’ın söylediği “Demokratik talebe canımız feda” manşeti ile çıktılar… Yine de inandırıcı olamadılar!.. Çünkü niyetleri, halkı anlamak değildi!..

Bu nedenle halk da “artık yeter” demişti!..

Erdoğan gösteriler için “ideolojiktir” demiş…

Doğrudur elbette. Hükümete karşı olan her eylem, hükümetin ideolojisinin karşısındadır ve başlı başına bir ideolojik duruştur!.. Hükümet kendi ideolojisini halka dayatmayı, kendine hak görebiliyor ama karşı gelenleri suçmuş gibi eleştirebiliyor!.. Kendi ideolojisine dokunulmazlık, farklı görüşlerin ise, yasa dışı kabul edilmesini istiyor!..

Neyse ki, Atatürk’ün askerleri, Y-CHP’nin “açılım süreci”nde hükümete verdiği krediyi, meydanlarda geri aldılar!..

Zaten “Gandi” Kemal’in de yeni anayasanın yapım sürecinde; demokrasiyi “şeriat” amacına ulaşmak için bir araç olarak gören AKP hükümeti ile masaya oturmaktaki ısrarı ile kredisi iyice azalmıştı!.. Bu yüzden olsa gerek, Kılıçdaroğlu en ciddi siyasi rakipleri olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın açıklamaları için “Sağ duyunun sesi” demiştir!.. Bu kadarla kalsa iyiydi tabi. Kılıçdaroğlu şaşkın ördek misali; “Demokrasi uzlaşma rejimidir” kalıbının ardına sığınarak, iyice köşeye sıkışan baş rakibi Erdoğan’a, uzlaşma da teklif etti!.. Gençliği de dikkatli olmaya davet etti!..

Sanki kavganın bir tarafında kendisi vardı, sanki sokakta direnen insanları o yönetiyordu veya onların yasal temsilcisiydi!..

Kılıçdaroğlu da Erdoğan gibi sokak hareketleri karşısında saçmalamaya başladı!..

Çünkü o böyle günler için seçilmiş bir lider değildi!.. Onun görevi Erdoğan hükümetini ayakta tutmak ve karşıdevrimi AKP’ye yaptırmaktı!.. Beklenmeyen bu son gelişmeler karşısında, eğer Erdoğan iktidardan düşerse, Bay Kemal de ana muhalefet liderliğine veda etmek zorunda kalacaktı!.. Korktuğu buydu!..

Söz sırası gelmişken, delikanlı Devlet’e de bir kaç söz söylemek gerekir: Devlet Bey, “Kürt intifadası” diyerek bu haklı direnişe katılımı engelliyor!.. Kürtlerin intifadaya ya da provaya ihtiyaçları yok!.

Onlarla birlikte oturduğunuz Anayasa Uzlaşma Komisyonu‘nda, sayenizde temel taleplerini meşrulaştırdılar. Şimdi de AKP ile kol kola girmişler, Diyarbakır’ı “yıldız” yapmaya doğru emin adımlarla yürüyorlar. Kürtler, bir bakıma iktidar ortağı sayılırlar!.. Bildiğiniz gibi Gezi Yolu Direnişi ile başlayan halk hareketinin içerisinde olmadıklarını da açıkladılar! Zaten bu açıklama üzerine Öcalan, alanların ulusalcılara ve “Ergenekonculara” bırakılmamasını istemiştir… Öcalan da Türk halkının zekasıyla alay ediyor. Ergenekon savcıları bile “Ergenekon Örgütü” iddiasını geri alıp, yerine “darbeye teşebbüs” suçlamasını koydular fakat PKK lideri hala bu suçlamadan vazgeçmiş değil!..

Her neyse daha fazla uzatmayalım…

Devlet Bey, siz halkın en haklı direnişine katılacak olan ülkücüleri, partiden atmakla tehdit ediyorsunuz. Doğru mu?..

Ve hala ülkücü olduğunuzu söylüyorsunuz!.

Her zora girdiğinde AKP hükümetine destek vermek, bir muhalefet partisinden beklenen davranış olabilir mi? MHP seçmeni size bunun için mi oy vermiştir? Bir siyasi hareketin lideri, eğer rakibinin yıpranmasını önlerse, onu iktidardan nasıl uzaklaştırabilir ki? Seçmen, başarılı bir hükümeti neden yerinden edip, başka bir lideri başa getirsin?..

Bu sorulara yanıt verin lütfen!..

Türk halkının zekası ile alay etmeyin!..

Belli ki, CHP ile MHP’ye, rejimi değiştirmek üzere iktidara getirilen AKP’ye destek olmak görevi verilmiştir!..

Bu nasıl bir görevdir ki, görevi alanlar istifa bile edemiyorlar!? Bu liderleri, hangi güçler ne şekilde tehdit etmektedir?.. Tehdit altında olan ve tehditlere boyun eğen liderlerden, bu ülkeye bir fayda gelebilir mi?

Çünkü tehditle bir yerlerde tutulanlar, bir kere tehdide boyun eğmekle, sürekli tehdit edenin adamı olmayı kabul etmişlerdir!..

***

İkinci senaryoyu bilmediğimi sanmayın sakın…

Onu bir türlü anlatmaya dilim varmıyor. Çünkü, tam bir rezalettir. Yüz karası da denebilir… Söylenenlere bakılırsa, ABD ve AB iyice yıpranan Erdoğan’ı, deliğe süpürmeye karar vermiştir! Bundan sonraki yollarına, Cemaat ve Kılıçdaroğlu’nun Y-CHP’si ile devam edeceklermiş!.. Vaktiyle Ecevit‘in Cemaat desteği ile iktidara getirilmesinde olduğu gibi… MHP ise, her zamanki gibi yedek lastik olarak tutulacak…

Sırası gelmişken hatırlatalım; Cemaat’in devlet kademelerine yerleşmesinin ve “meşru” bir sivil toplum hareketi olarak kabul edilmesinin baş sorumlusu Ecevit’tir… Aynı film, Kılıçdaroğlu ile ikinci kez gösterime sunulacakmış!..

Olabilir tabi, akla yatkın bir olasılıktır!..

Sorosçu Kemal‘in, CHP’ye Fetullahçıları doldurması ve aralarındaki samimi ilişkiler ile son beyanları birlikte değerlendirildiğinde; bu seçenek üzerinde gizli bir anlaşma yapılmış olabilir!..

Zaten emperyalizmin hiç bir zaman bir tek (A) planı olmamıştır!..

Tabii ki, böyle bir durum gerçekleştiğinde, Y-CHP’nin Atatürkçü kesimle bir ilişkisi de kalamaz!..

Kalmamalıdır da!..

Ecevit’in Cemaat ile yaptığı işbirliği sonucu görüldü ki, ittifaktan güçlenerek çıkan Cemaat olmuştur. Düğmeye basılınca da Ecevit bir kaç hafta içerisinde taraftarları ile birlikte silinip gitmiştir tabi!.. Devletin en önemli kademelerine sızan Cemaat üyeleri ise, hala yerlerindedir…

Bir gün böyle bir işbirliği gerçekleşirse, Kılıçdaroğlu’nun sonu da çok farklı olmayacaktır!..

İkinci olasılık gerçekleştiğinde; Cemaat ilk seçimlerde tek başına iktidara gelir. Büyük olasılıkla, Y-CHP’nin akıbeti de DSP’ninkine benzeyecektir!.. Birkaç yıllığına iktidar olma uğruna, Kılıçdaroğlu böyle bir maceraya CHP’yi sürükleyebilir! Mevcut delege yapısı da zaten buna müsaittir. CHP içerisinde ne pahasına olursa olsun, iktidara gelmek ve önemli bir mevkide “hizmet” vermek için can atan ne kadar da “hizmetkarlar” varmış!..

İnternette dolaşan ve günümüze de ışık tutan bir öğütle bitirelim:

”Olay şiddet kullanımına dönüşmeye başladığı zaman, sistemin oyununa geliyorsunuz demektir. Yerleşik düzen sizi kavgaya sokmak için kızdırmaya çalışacak, sakalınızı çekecek, yüzünüze fiske atacaktır. Çünkü, siz bir kere şiddete başvurduktan sonra sizinle nasıl baş edeceklerini bilirler. Nasıl baş edeceklerini bilmedikleri tek şey, şiddet dışı eylemler ve mizahtır.”(John Lennon)

Av. Cemil Can

 

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir