KONUK YAZARLAR

“ADALET” DEĞİL, REFERANDUMUN YENİLENMESİNİ İSTİYORUZ!

Kasaba politikacısı elleriyle konuşuyor.

Son noktayı koydu:

Herkes için adalet diyoruz, suçluların bile…

Sanki tersini, suçluların adalet isteyemeyeceğini söyleyen vardı…

***

Bu rezillerin densizliklerini bir ölçüde tolere etmek mümkün.

Asıl bundan sonraki felakettir.

Herkes için adalet”in ne anlama geldiğini -başta TBB Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu ile Dünyanın en büyük barosunun eski başkanı Prof. Dr. Ümit Kocasakal olmak üzere- hukukçulara anlatamamış olmaya vahlanıyorlar!..

Bu yazının çıkış noktası da bu vahlanmadır.

Görevlerini nasıl da yerine getiremiyorlar!

Vah vah vah!..

***

“Adalet” sözcüğü Arapça’dan dilimize girdi.

Bu anlamda “kutsal” sayılır…

Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanmasını anlatır.

Hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetmek anlamına da gelir.

Görüldüğü gibi “yasa” ve “hukuk” sözcükleri kullanılmadan “adalet”i tanımlamak imkansız gibidir.

Demek ki adalet, dar anlamda “yasalar”, geniş anlamda “hukuk”la açıklanabilen soyut bir kavramdır.

Adalet istemek”, son tahlilde mevcut hukukun doğru, hakka uygun uygulanmasını istemek veya ihtiyaç duyulan hukuksal değişiklikler yapılmasını talep etmektir.

Son derece insanca bir istektir…

***

Hukuki bir kavram olan “adalet”i hukukçulara öğretmeye kalkışan sıra altı adamlar, acaba bu cüreti nereden buluyorlar?

Erdoğan’ın arada bir profesörleri aşağılayıp azarlamasından mı, yoksa Kılıçdaroğlu’na danışman olabilmek için el etek öpen hocaların bulunmasından mı bilemiyorum!

Bel ki de profesörleri değerlendirmenin “eğitilmemiş olmak” gibi bir koşulu bulunduğuna inanmaktadırlar!

Olabilir mi, olabilir!

***

Yaklaşık 50 yıl önce, öğretmen yokluğundan ortaokullarda matematik, müzik ve resim gibi dersleri Türkçe öğretmenleri verirdi.

Bu eksik-sakat eğitim anlayışı, maalesef bizi bugün hesap-kitap bilmez hesap uzmanlarından siyaseti, takipçilerinden de hukuku öğrenmek noktasına getirdi.

Bu Hanzolar, fırsatını bulsalar; Fazıl Say’a nota, Mustafa Ayaz’a resim dersi vermeye kalkışacaklar!

Haddini bilmek meselesidir esasında!

***

“Adalet herkes için gereklidir” doğru önermesi ile konuşmaya başlayıp da daha sonra saçmalayanları pek çok kişi “ne yapsa yeridir” diyerek geçiştiriyor.

Normaldir…

Ama:

“Adalet herkes için gereklidir” diyerek “kısasa kısas” isteyenleri duymazdan gelemezsiniz!

Hoşgörülü toplumlarda hukuk dışı olan bu tür istekler, genellikle tedavi ile birlikte ele alınır.

Bizim gibi kutuplaşmaya yatkın toplumlarda daha dikkatli olmak gerekir:

Yaşayan 80 milyonu ve gelecek nesilleri doğrudan ilgilendiren konularda zevzeklik yapmayı kendine ödev belleyenlere izin vermemek şarttır, bir bakıma yurttaşlık ödevi sayılır.

Tıpkı siyasetle ilgilenmek gibi…

***

Adalet” hukukun değişik dallarında, vurucu ifadelerle ete kemiğe büründürülmüştür:

Ceza hukukunda adalet; “Ne kadar suç işlenmişse o kadar ceza verilmelidir” veya “suç ne kadar ağırsa ceza da o kadar ağır olmalıdır” vurgusunu yapar.

Adalet terazisi”nin bir kefesi suçu, diğeri cezayı simgeliyor. Adaleti yerine getirecek olan kamu görevlisinin gözleri bağlıdır. Duyu organları ile hareket edilmezse, adalet yerine getirilebilir. Kamu adına görevlendirilen kişi, yasalar nasıl buyuruyorsa, elindeki kılıcı ona göre indirir.

Keser atar…

Adalet, hukukun diğer dallarında; “hak edene, hakkı olan kadarı vermeyi” ve “haksızlık etmemeyi” öğütler…

Kamu hukukunda adalet; hukukun üstünlüğü ilkesinden, sosyal adalete kadar çok daha geniş bir alanda işlev görür.

Vazgeçilmezdir…

***

Denebilir ki, adalet “vicdan” ile birlikte bir anlam ifade eder.

Vicdanın olmadığı yerde, adaleti aramak beyhudedir…

***

Adaleti yerine getirecek olan yegane kurumlar mahkemelerdir.

Mahkemeler “bağımsız ve tarafsız” olunca bu işi hakkıyla yerine getirebilirler.

Mahkemelerin bağımsızlığı, Anayasa ve yasalarla güvence altına alınmak zorundadır.

Bir ülkede, “hakimlik teminatı” yoksa, “adalet” fiktif bir kavram olarak kalmaya mahkum olur.

Bağımsız ve tarafsız yargının uygulayacağı hukuk kuralları mutlaka “adil” olmalıdır.

Hukukun üstünlüğü” ilkesine bağlılık, çağdaş hukuk kurallarının yürürlükte olmasıyla anlamlı hale gelebilir.

“Kanunilik” ile “Hukukilik” kavramları arasında derin anlam farkı vardır!

***

Adaletin gerçekleşmesi için zorunlu olan “hukukun üstünlüğü” ilkesi de anayasal bir kavramdır.

Anayasada varsa bir anlam ifade edebilir…

Hukuk devleti”, devletin kendi hukukuna saygılı davranmasını ve uymasını zorunlu kılar…

***

Bütün bu anlattıklarımızı ete kemiğe büründürecek olan Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) da anayasal bir kurumdur.

Siyasi iradeden tamamen bağımsız olmalı ki “adalet”sizlikler yaşanmasın.

***

2010 ve 2016 Anayasa değişiklik referandumları ile adalet treni rayından çıkartılmıştır.

HSK, büyük ölçüde siyasi iktidarın etkisi altına alınmıştır.

Bu iki referandumla Anayasa’da yapılan değişiklikler kaldırılmadıkça sokakta adalet aramamız bir sonuç getirmez.

Bu nedenle 16 Nisan Referandumu’na şiddetle karşı çıkmak gerekirdi.

80 milyon yurttaşı ilgilendiren bu konuda; “Dışarıda karşı tarafın silahlı ve sopalı adamları vardı” diyerek kayıtsız kalınamaz!

Bu noktada, “evinde ağlayanların gözyaşlarını ağır bir zincir gibi boynunda taşıyanlar” halka önderlik yapamaz, halkı peşine takamazlar…

Bu ağır görev ihmalinin, en hafif karşılığı özür dileyerek emaneti sahibine teslim etmektir.

Pişkinliğe vererek, yerlerde sürünen itibarını yükseltmek için halkta karşılığı olmayan eylemler yapmak, kutsal davaya (Tam Bağımsız Türkiye idealine) yapılabilecek ihanetlerin en büyüğüdür…

***

Geçersiz olan halk oylamasının sonuçlarını halka sindirtmeye çalışmak asla affedilemez.

“Adalet” bu tür aymazlıkla intihara sürüklenmektedir…

Geçmiş dönemde Anayasa Değişiklik Komisyonu’nda yapılan mesai ve meşru olmayan taleplere meşruiyet kazandırıcı söylemler; “adalet”in sokaklara düşmesinin başlıca nedenidir…

Ana muhalefetin görevini yapmamış olması hiçbir şekilde hoş görülemez!

“Referandumun yenilenmesini isteme yerine, ha deyince verilemeyecek olan “Adalet istiyoruz” demek havanda su dövmekten farksızdır!..

***

Bu genel değerlendirmeden sonra, AKP iktidarının hukuksuz uygulamalarına karşı muhalefetin ne yapması gerektiği kolaylıkla anlaşılabilir:

Bu anayasa mevcut haliyle yürürlükte kaldıkça, “adalet” geri gelemeyeceğine göre, ilk yapılacak iş halkoylamasının yenilenmesini istemek olmalıydı.

“Adalet yürüyüşü” yapılarak anayasa değiştirilemez!

***

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurarak anayasa değişiklikleri geri alınamaz!

Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru henüz sonuçlanmadan, AİHM’ne yapılan başvuru bir bakıma topu taca atmak anlamına gelmektedir!

İç hukuk yolları tüketilmeden yapılan bu başvurunun reddedileceği bellidir.

Ayrıca bu mahkemenin Türkiye üzerinde bir yaptırım gücü yok.

O halde, iktidar istemedikçe anayasa değişikliği yapmak imkansız görünüyor…

Y-CHP, halkı oyalamaktadır…

***

Peki, iktidarı anayasa değişikliği yapmaya zorlamanın yolu nedir?

Zurnanın “zırt” dediği yer burasıdır işte…

Halka önderlik edecek olanlar, böyle günlerde öne atılırlar.

Ankara’dan Maltepe’ye yürüyerek, iktidarı anayasa değişikliği yapmaya mecbur edemezsiniz!

Yürümeye 81 ilden Ankara’ya doğru başlayacaktınız.

Bu parti yürüyüşü değildir” gibi ucuz laflar da yapmayacaksınız.

“Bu bir parti yürüyüşüdür” diyerek yola koyulacaksınız.

Suçlular gibi “Adalet istiyoruz” demeyeceksiniz!

Referandumun yenilenmesini isteyeceksiniz; adalet de zaten onun içerisindedir, o da istenmiş olacak!

Tek başıma yürnüyorum” ne demek!

Liderseniz; A’den Z’ye tüm örgüte görev verecek, üyeleri seferber edeceksiniz…

Gelmeyene de güle güle…

Ama siz öyle zor işlere gelmeyecek olanları; delege yazıyor, ilçe yöneticisi yapıyordunuz, değil mi?…

***

Gelecek nesiller için özveride bulunmaya yüreği yetmeyen o delegeleriniz; emirlerinizi yerine getirmeyi marifet sayan yöneticileriniz doğru evlerine.

Karılarının koyunlarına dönsünler…

Yerlerine gelecek olan Mustafa Kemal’in askerleri, Yüksek Seçim Kurulu’nun önünde açlık grevine başlayacaktır…

“Ağlamayan çocuğa meme vermezler”, “Hak verilmez, alınır” sözleri size bir şey ifade etmiyor mu?

Kuvayı Milliye’den tecrübeli; terbiyeli, disiplinli yiğitler; halkoylaması yenilenene kadar orada kalabilirler…

Bu talebe, 2010 referandumu ile Anayasa’ya eklenen ve bağımsız yargıyı ortadan kaldıran hükümler eklenince, 7 kat yerin altında yatan şehitler bile ayağa kalkabilirler…

İşte o zaman, yüzde 49 olarak tarif edilen kesim, bu haklı ve meşru eylemi destekler…

Kemal Efendi; bunu yapamıyorsan defolup gideceksin.

Senin kibirini, kaprislerini daha fazla çekmeye mecbur değiliz.

Halkın iktidarının önünü kesemezsin…

Demokratik Cumhuriyetin önündeki en büyük engel sensin!

***

“Adalet Yürüyüşü”ne PKK/HDP gibi illegal örgütler ile FETÖ destek verdiği için katılım en düşük seviyelerde kalmıştır.

İl ve ilçe örgütleri, partililere sürekli mesaj atıp, yürüyüşe ve mitinge gidiş-geliş ücretlerini karşılama sözü verdiği halde, katılım hala 20-30 binin üzerine çıkamamaktadır.

11 milyon seçmenin mecburiyetten oy verdiği CHP’nin düştüğü bu durum rezalettir.

Ve Dersimli Kemal’in parti içerisindeki gerçek gücünü göstermektedir…

***

“Adalet Yürüyüşü”nü düzenleyenlerin, baştan beri inandırıcılığı yoktu.

Ana muhalefet liderinin yürüyüşe “tek başıma başlıyorum” demesi bile; korkaklık, acizlik, sorumluluktan kaçmak ve en büyük zaaftır…

***

Bu yürüyüş sonunda, ne kazandık?” sorusuna:

”İleride doğru bir önderlikle yapılacak; yerinde ve etkili bir eylem için antremanlı olmaktan başka hiçbir şey” yanıtının verileceğini görüyoruz…

***

Kayıplarımız ise saymakla bitmez:

1.) “Adalet Yürüyüşü”nü destekleyenler arasında, yol arkadaşı olarak (ABD’nin karagücü PKK ile FETÖ) olduğu için “Hayır Cephesi”nin birlikte hareket etmesini imkansız hale getirilmiştir.

2.) “Adalet Yürüyüşü”, bir tek Y-CHP’nin Genel Başkanı Dersimli Kemal Kılıçdaroğlu’nun parti içerisindeki yerini sağlamlaştıracaktır. Buna bağlı olarak SOROS”çuların işgali bir süre daha devam edecek demektir. Bu durum muhalefetin örgütlenmesinin önündeki en büyük engeldir.

3.) Muhalefet cephesinde yaratılan güvensizlik, bir süre daha AKP’ye alternatif oluşturulmasını önleyecektir.

4.)”Adalet Yürüyüşü”, 2019 seçimlerine Erdoğan’ın rakipsiz olarak girmesine ortam hazırlamaktadır. Hazırlamıştır. Kılıçdaroğlu aday olmayacağını açıkladığı için göstereceği aday da Erdoğan’ın karşısında varlık gösteremeyecektir.

Kendisini hükümeti kurmaya layık görmeyen ve bu nedenle aday gösteremeyen birinin, göstereceği (Ekmeleddin gibi bir) adaya kim neden itibar etsin!?

Dersimli, 2019 seçimlerinde aday olmayarak iktidara talip olmadığını da göstermiştir.

Bir liderin, “Benim gibi bir adama oy verilmez” anlamına gelen itiraf niteliğindeki bu davranışı muhalefetin en büyük açmazıdır!

Dersimli’nin özelliği nedir ki, Atatürk’ün koltuğunda oturmaya devam edecektir.

Siyaset bilmesi mi hukuk dersi vermesi mi?

21. gününde, Körfez İlçesindeki kamp alanında; “Nefes alan herkes için adalet istiyoruz” vurgusunu yaptıktan sonra, “Adaletin ne kadar önemli olduğunu bütün vatandaşlarımıza anlatmak istedik” diyerek, yürüyüşün amacını belirten Kılıçdaroğlu’na yanıt:

PKK’nın Meclis’teki uzantısı HDP’den “yürüyüşün ortak mücadeleye dönüştürülmesi” teklifi yapılarak geldi…

Köy göründü, kılavuza gerek kalmadı artık…

***

Muhalefetin küçüğü AKP’ye yamandı, büyüğünün de başında Dersimli Kemal oldukça AKP’nin iktidardan gitmesi hayaldir.

Zaten Dersimli’nin öyle bir arzusu da yoktur, hiçbir zaman da olmadı:

1 Kasım seçimlerinden sonra iktidarı kaybeden AKP ile koalisyon kurmak için atmadığı takla kalmayan Kılıçdaroğlu, bu tutarsızlığı ile AKP iktidarının devamını sağlamak için elinden geleni yapmıştır…

5.) “Adalet Yürüyüşü” yakın gelecekte ayağa kalkması beklenilen toplumsal muhalefetin üzerine ölü toprağı serpiyor.

6.) Bu yürüyüş sonundaki hezimet, AKP’nin “Sessiz Devrim” olarak nitelendirdiği “karşı devrim”in iyice oturmasını ve kendi hukukunu uygulamasını kolaylaştıracaktır.

Nitekim, evlenme, boşanma ve nikah konuları ile ilkokullara mescit açma gibi Dersimli’nin karşı çıkmadığı “Şeriat Hukuku” müesseseleri, bugünden yaşamımıza girmeye başlamıştır.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz:

Kemal Kılıçdaroğlu, AKP’nin Cumhuriyet’i yıkma projesinde; muhalefeti iğdiş etmekle görevli bir elemandır.

Hakkını yememek gerekir; görevini de fazlasıyla yapmıştır… (*)

Düzenleyenler ile yürüyenlerin farklı amaçlar taşıdığı “Adalet Yürüyüşü”nü AKP düzenleseydi, yemin ederim bu kadar siyasi kazanç elde edemezdi!..

Cemil Can

NOT:

(*) Kemal Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarının CHP’yi, Y-CHP’ye dönüştürme sürecinde; AKP’nin karşı devrimine verdikleri desteği gösteren ÇARPICI ÖRNEKLERİ:

http://chp-muhalefethareketi.biz.tr/wp-content/uploads/2017/04/Y-CHPnin-faaliyet-raporu.pdf

bağlantısını “tık”layarak görebilir;

Y-CHP’nin Atatürk İlkeleri ile CHP Programına aykırı olan tüm faaliyetlerinih AYRINTILARI ile KANITLARINI, aşağıdaki bağlantıyı “tık”layarak karşınıza çıkacak sayfadaki E-KİTAPLAR menüsünü açıp; -ücretsiz olarak- 5 e-kitabı indirerek okuyabilirsiniz:

http://www.chp-muhalefethareketi.biz.tr/