KONUK YAZARLAR

“NATO” VE “MAN” KAFALILAR!..

michael_Rubin

65 yıldır demokrasiye geçmemizi ve kalkınmamızı engelleyerek; yarı sömürge bir ülke haline gelmemize neden olan ve iktidarlarımızı belirleyen NATO‘ya girebilmek için Kore’de 721 şehit verdik.

Bu avanaklığımızla yıllarca övünmüş necip bir Milletiz biz.

Tarım ve hayvancılık ülkesi olan Türkiye’ye, yardım adı altında süt tozu getirdiler, bu ne iştir bile diyemedik!

Yüzde 80’i çitçi olan Türk köylüsünü “fenni tarım” ve hayvancılık yapabilmesi için açılan köy enstitülerinin kapatılmasını istediler yine uyanamadık.

Onları da kapattık…

Bugünlerde, kararların “oybirliği” ile alındığını sandığımız NATO’dan çıkmak yerine, içinde kalıp işimize gelmeyen konularda karar alınmamasını sağlayabiliriz diyerek, NATO’yu savunmaya devam eden NATO kafalıları misafir ediyoruz evlerimize…

Hangi kanalı açarsanız onlar var!

“Libya’nın Libyalılara ait olduğunun tespit ve tescili için” NATO’nun oraya girmesine “evet” demeseydik, acaba Libya tek parça olarak kalacak mıydı?

Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra Türkiye’ye konulan ambargoyu delerek, bize uçak yakıtı veren Kaddafi’nin hunharca katledilmesine katılmasaydık daha iyi değil miydi?

NATO’dan çıkmamızın “olumsuz” sonuçlarından biri olarak Kıbrıs meselesinde muhatabımızın AB, yani NATO’nun olacak olması gösteriliyor.

Sanki şimdiki muhatabımız Güney Kıbrıs Rum Yönetimi veya Yunanistan’mış gibi…

NATO’dan çıkarsak, Ege Denizi’nde komşumuz NATO olacakmış, olsun ne fark eder ki?

NATO üyesiyken; 152 ada, adacık ve kayalığımız AB üyesi Yunanistan tarafından işgal edilmedi mi?

Yunanistan’a, Lozan Antlaşmasını ihlal etme diyen AB üyesi mi vardı?

Varşova Paktı’nın dağıtılmasından sonra, NATO kuruluş amacını resmen genişleterek; emperyalizmin işgal ordusu olarak görev yapıyor.

Emperyalizmin tahlilini yapamadıktan sonra, dünyada ve çevremizde olup bitenleri asla doğru analiz edemeyiz, oradan oraya savrulup dururuz…

***

ABD, Reza Zarrab’ı (Rıza Sarraf) yargılamayı bıraktı, sanık sandalyesinde Halk Bankası’nın Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’yı oturttu.

Reza muteber tanıktır artık…

Mahkeme, Zarrab’ı Türkiye’de 4 bakana rüşvet verdiği için yargılamıyor, yargılayamaz da zaten.

Sanık sandalyesine Birleşmiş Milletler’in değil, ABD’nin İran’a koyduğu ambargoyu deldiği için, aslında Türkiye oturtulmuştur.

ABD’nin kara gücü PKK/PYD, Hendek Savaşları’nda ağır darbe aldı.

Fırat ve Dicle Operasyonları ile ABD’nin Akdeniz’e koridor açma hayali de suya düştü.

ABD ile Türkiye arasındaki savaş her cephede devam ediyor…

New York Eyalet Güney Mahkemesi’nde oynanan tiyatro, bu savaşın bir başka cephesidir.

Görüldüğü gibi baş sanık Reza, Türkiye aleyhine tanıklık yapmakla, sanık olmaktan kurtulmuştur!

Sicili yolsuzluk ve hırsızlıkla bozuk olan AKP hükümetini, bu dava ile zor duruma düşürmek mümkündür.

Beklenti: Halk Bankası’na ağır para cezalarının verileceği yönündedir.

Kuşkusuz bu para cezalarını 80 milyon Türk halkı ödeyecek.

Bu davaya bağlı olarak Türkiye’ye çeşitli ambargoların uygulanması da mümkündür.

Onların faturasını da biz ödeyeceğiz.

Ödeyecek gücümüz kaldı mı acaba?

***

İşte “kaos” bu soruya cevap arayarak başlatılacak!

Tam da bu noktada, bir alyans yüzükten başka malvarlığı olmadığını beyan ederek siyasete başlayan Reis’in, yakın çevresinde milyon dolarlarla yapılan havaleler gösterilmeye başlandı.

AKP hükümetlerinin yanlış politikaları yüzünden Suriyelilere 30 milyar dolar harcadık ya, bu paralar da bizden çıktı…

Kılıçdaroğlu, Man Adasında kurulan 1 Sterlin sermayeli şirkete yapılan havalelerle, Suriyelilere yapılan yardımlar arasında imalı bir ilişki kurmayı ihmal etmedi!

17/25 Aralık Yolsuzluk Soruşturmaları sırasında tam olarak “sıfırlanamayan paralar”ın küsuratının 30 milyon Dolar olduğu ses ve görüntü kayıtları ile Türk halkının hafızalarındadır…

“Montaj” savunmasına inanıldığını hiç sanmıyorum.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ın oylarını artırması bu inanç yüzünden olamaz!

ABD’nin FETÖ üzerinden Türkiye’nin iç siyasetine müdahalesine tepki olarak Türk halkının yarısından az fazlası Erdoğan’a oy verdi.

Rüşvet alan eski bakanların yurt dışına çıkmasına izin vermemek aslındabir itiraftır!

AKP’ye yakın olanların “yargılanmadan muaf” tutulmalarını, soruşturmayı yürüten savcıların FETÖ üyesi olmasına bağlamak yeterli değildir.

Rüşvet, yolsuzluk ve kokuşmuşluk AKP’nin her tarafından akmaktadır…

“Kaos”un asgari şartları hazırdır…

***

“Kaos”un olmazsa olmazı terördür:

ABD’nin terör örgütü PKK/PYD’ye verdiği silahlar 4000 TIR‘a yaklaştı.

Suriye’nin kuzeyinde 13 ABD üssü var ve silahlar, Türkiye’ye karşı kullanılmak üzere buralarda saklanıyor.

IŞİD’e karşı Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) silah yardımı yapıyoruz yalanı erken patladı.

IŞİD ile kardeş örgütü SDG arasındaki anlaşmanın yazılı metni bile ortalığa saçıldı.

Anlaşmaya göre; 28 Kasım-28 Aralık tarihleri arasında IŞİD militanları SDG bölgesinde serbestçe hareket edebilecek ve sağlık hizmetlerinden yararlanabilecekler.

Anlaşma iki tarafın isteği ile 6 ay daha uzatılabilecekmiş…

Bütün bunlar ABD’nin marifetidir!..

***

Bu arada Avrupa Birliği (AB) Terörle Mücadele Koordinatörü Gilles de Kerchave, FETÖ’yü de terör örgütü olarak görmediklerini söyledi.

PYD’nin IŞİD ile savaşmadığı, her iki örgütü de ABD’nin kurup bölgeyi istikrarsızlığa sürüklediği açıktır.

PKK/PYD’nin çatı örgütü SDG’nin Sözcüsü Talal Silo, ABD yönetiminin PKK’ya silah vermek için SDG’yi kurduğunu daha yeni açıkladı.

ABD’nin PKK/PYD’ye verdiği ağır silahların ne zaman patlatılacağı da bellidir artık.

Ekonomik nedenlerle iyice bıkan Türk halkı, sıradaki mali yükümlülüklerle iyice bunalacaktır.

Halkın yoksul kesiminin hükümete karşı olan cepheyi dinlemesi başarabilinirse, masum gösterilerle hükümetin ekonomik politikalarını protesto eylemlerine öncelik verebilirler.

Silahların patlatılması için harika zemin budur işte…

Darbe (*) ile hükümeti devirmeyi mezhep savaşı çıkarmayı başaramayan küresel güçler, son çare olarak Kürtleri bir kez daha kullanmayı deneyebilirler!

Bu da çıkartılması planlanan kaosun son ayağıdır…

***

Bu kadar hassas ve önemli bir dönemden geçerken; sanki Türkiye’de yapılması gereken yargılamalar Amerika’da yapılıyormuş gibi ortalığı ayağa kaldırmak, ABD politikalarına destek verici açıklamalar yapmak, ancak iğrenç ve hain bir işbirliği olarak tanımlanabilir…

Beşinci Kol faaliyetidir…

Buna karşılık bazı ilk de yaşanmıyor değil:

CIA’nın eski başkan yardımcısı Türkiye ve Ortadoğu Masası Şefi Graham Fuller hakkında; “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal ve askeri casusluk amacıyla temin etme, Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme” suçlamalarından yakalama kararı çıkartıldı.

Az iş değildir!..

PKK/PYD’ye ABD’nin verdiği ağır silahların toplanmasını isteyen Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın:

“Ulusal güvenliğimize kimin ve neyin tehdit oluşturduğuna Türkiye karar verir” diyerek ABD’yi “ulusal tehdit” olarak gösterdi…

Bu da bir ilktir…

Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin NATO’ya girdiğimizden bu yana, AB ve ABD’ye karşı böyle bir üslup kullandığına hiç kimse tanık olmadı.

Bütün bu yaşananlar, Türkiye’ye karşı çok cepheli bir savaşın yürütüldüğünü göstermeye yetiyor da artıyor bile.

Böyle bir durumda; düşman tarafa hizmet edecek eylem ve söylemleri yapanlar, Türk halkının desteğini alabilir mi?

Hiç sanmıyorum!

Türk halkının desteği alınmadan hükümet olacak partiler, zaten halkın iktidarını kuramazlar!

Sadece diyet borçlarını ödemek için başta tutulurlar, o kadar…

Cemil Can

DİPNOT:

(*) American Enterprise Institute‘ta (AEI) eski Pentagon yetkilisiMichael Rubin imzasıyla yayımlanan makalede, Türkiye’de darbe olması durumunda ABD’nin darbe yönetimiyle çalışmaya devam edeceği anlatıldı.

http://odatv.com/erdogan-darbeyle-devrilirse-abdnin-ne-yapacagini-acikladi-2203161200.html