KONUK YAZARLAR

YEREL SEÇİM Mİ “GÜVEN OYLAMASI” MI?

Atataürk ders kitaplarında_1

 

Reis, seçimleri “yerel” olmaktan çıkartıp “genel” seçime çevirmiş.

Sonuçlar bir anlamda “güven oylaması” sayılacak.

Türkiye’ye özgü olan bu iki partili sistemde; büyük parti AKP,  yetkilerini muhalefetle paylaşmak istemez.

Bu yüzden olsa gerek, parlamenter sistemin kurumları birer birer tasfiye ediliyor.

Cumhur İttifakı”nın karşısında, zorunlu olarak kurulan “Millet İttifakı” iki partili sisteme geçtiğimizin en somut kanıtıdır.

Bundan böyle; MHP iktidar kanadında, MHP’den ayrılanlar ise muhalefet kanadında yerlerini almak zorunda kalacaklar.

Belediye başkanlıkları da bu gerçekliğin üzerinden tespit edildi zaten…

 

***

 

Önemli merkezlerde “ülkücü” kökenli siyasetçilerin aday yapılması, bu tespitin bir sonucudur.

Kim ne derse desin, Ülkücülerin oyları sonuçları belirleyecek durumdadır.

Cumhur İttifakı içerisindeki ülkücülerin Millet İttifakı’na oy vermesi olasılık içerisindedir.

Tersi de olabilir tabii ki…

Aynı şekilde, HDP’nin oyları son derece değerli hale geldi.

Batı’daki sonuçları, HDP’liler belirleyecek.

Reis’in sinirleri bu yüzden bozuktur.

AKP’nin açılımdan vazgeçmesiyle, HDP tabanını kontrol edecek argümanları yok oldu sanırım.

Eski Meclis Başkanı Binali Yıldırım’ın; “HDP’nin adayı yok, bana oy verecekler” demesi havada kalan bir temennidir sadece.

HDP/PKK, taviz koparmadan hiçbir partiye destek vermez.

Millet İttifakı’na verdikleri desteği ve aldıkları tavizleri de gizlemiyorlar zaten.

Batı’da AKP’ye kaybettirmek” tezine inanan var mı bilemem.

Bal gibi ittifaka dâhildirler…

Belli ki, istedikleri tavizler; belediye başkanlığı ve meclis üyeliği olarak Millet İttifakı’ndan kopartılmışlardır.

Cumhurbaşkanının muhalefeti, “zillet” sözcüğü ile tarif etmesi ve belediye başkanlarını doğrudan muhatap alması, durumun hassasiyetini gösteriyor…

 

***

 

Reis, belediye başkan adayı mıdır yoksa Cumhurbaşkanı mı belli değil!

Birikmiş dış sorunlarımız üzerine, ekonomik sorunlar da yüklenince, AKP iktidarının sallanmaya başladığını, en iyi o görüyor zahir…

Önemli belediyelerin muhalefete mensup adaylar tarafından kazanılması halinde; iktidarın meşruiyetinin tartışılmaya başlanacağına kimsenin şüphesi kalmadı.

Mansur Yavaş’ın; “Yavaş Yavaş Çankaya” sloganı ile anlatmak istediği de bu değil mi?

Reis, böyle tartışmalar devam ederken iktidarını sürdüremez.

Mutlaka başka çarelerin düşünülmesi gerekiyor.

Danışmanlarının akıllarına bir şey geldi mi bilemem; ben aklıma gelenleri paylaşıyorum.

Bu noktada iş yine Bahçeli Bey’e düşüyor:

Geç kalmadan “Belediyelerin tümüyle kaldırılıp, Cumhurbaşkanına bağlanması” hakkında Anayasa değişikliği teklifini hazırlamaya başlasa iyi olacak…

Fiili duruma göre Anayasayı uydurmak” onun görevi değil miydi?

Nasıl fikir ama!?

Gerekçesi hazır nasılsa:

“Ülkenin beka sorunu var”!..

O kadar…

 

***

 

Belediye başkan adaylarının bulduğu sloganlar, uzman hekim reçetesi gibi.

Anlaşılmalarına imkân yok!

Memleket İşi, Gönül İşi” de ne demek?

Hiçbir mesaj taşımıyor aslında.

İçerikten yoksundur tabii ki…

Muhalefetinkiler de farklı sayılmaz.

Tencere kapak misali yani…

Yavaş Yavaş Ankara” sloganı ile anlatılmak istenen nedir acaba?

Bu tekerlemeler, sokakta oyun oynayan çocukların bile ilgisini çekmiyorlar!

Halkla alay ediliyor sanki.

Yoksa halkın anladığı dilden mi konuşuluyor, anlayamadım bir türlü.

Ben başka bir galaksiden mi geldim buralara!

Kafiye ile biten ve yerel seçimlerle ilgisi olmayan iki küçük cümleyi duyup da oyunun rengini belirleyen halkla,  aynı ülkenin vatandaşları olabilir miyiz?..

Sanmıyorum…

 

 

***

 

Size bir sır verebilirim aslında; Reis’in çıkmazını çok iyi biliyorum.

Onu kısmen anlıyorum da:

İktidara geldiği 2002 yılında, Devletin tepesinde kalıcı olacağına hiç inanmıyordu.

Kısa sürede Erbakan’ın başına gelenlerin, kendi başlarına da geleceğine inanıyordu.

Milli Görüş gömleğini henüz çıkarmış bir siyasetçinin, siyasette kalıcı olması için muhalefet lideri eliyle ne lazımsa yapılacağına inanılır mıydı hiç!

“Olmaz olmaz dememeli” oldu işte bütün bunlar.

Ülkeyi yönetmek, ABD’nin desteğini alan bu ekibin üzerlerinde kaldı sonunda!

BOP Eş Başkanlığı görevini de diyet olarak kabul ettiler…

İktidarı teslim aldıktan sonra, istila ordusu gibi davrandılar:

Devletin soyulup soğana çevrilmesine göz yumdular.

Kendi milyarderlerini yarattılar.

Cumhuriyet tarihi boyunca elde ettiğimiz kazanımların tümünü aslanlar gibi satıp savdılar.

Yap-işlet-devret modeliyle, yandaşlarının geleceğini garanti altına aldılar.

“Deli Dumrul” köprüleri yaptılar.

İHL üzerinden Devletin her kademesinde kadrolaştılar.

Kamu kurumlarını niteliksiz ve yetersiz insanlarla doldurdular.

Üretimi bir tarafa bırakıp, borçlandıkça borçlandılar…

 

***

 

 

Halkın büyük bir kesimi, geçim derdi ile inim inim inlerken, yandaşlarına devlet kesesinden yardımlar dağıttılar.

Bütün bunlara rağmen; bu Necip Millet yine de onları destekledi.

17 yıl boyunca iktidarlarını alternatifsiz korudular…

Denebilir ki, muhalefet bile onlar için çalıştı!

Korkularının hiçbiri gerçekleşmedi ama yönetilemez hale getirdikleri Devleti de artık yönetemiyorlar artık.

Çünkü “Tulumbada su kalmadı.

Bundan sonra, mecburen “Demir hap” kullanacaklar.

Seçimlerden sonra, birer birer halka dolaylı-dolaysız vergilerin yükleneceği kesin.

Bu defa, kazı bağırtmadan yol amayacaklar!

Bu yüzden, otoriter bir rejime ihtiyaçları var.

Mankurtlaşmış halk” da bir seçenekti ama bunu başaramadılar!

Aksi halde yolcudur Abbas…

Daha önce ayaklarının altında ezilmeye ayırdıkları Devlet Bahçeli’yi de bu yüzden yanlarında taşıyorlar…

 

 

***

 

 

İçişleri Bakanı açıkladı:

15 Temmuz 2016’dan bu yana yapılan çalışmalarda; güvenliğimizden sorumlu İçişleri Bakanlığından 38 bin 578 personel ihraç edildi.

5 bin 679 kişi görevinden uzaklaştırıldı.

Türkiye çapında; 511 bin kişi gözaltına alınmış, tutuklu sayısı 30 bin 821.

Demirel’in Dış İşleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in “CIA altımızı oydu” sözü ne kadar da doğruymuş meğer!

FETÖ operasyonları her gün aralıksız sürdürülüyor.

Verilen müebbet ağır hapis cezalarını Yargıtay onamaya başladı.

Kontrollü darbe” yalanıyla, CIA’yı darbenin arkasından çekmeye çalışanlar ve bu şekilde ABD’yi aklamak için akla hayale gelmez senaryolar üretenler utanıyor mu şimdi, bilmiyorum!

Tecrübeli diplomat Rahmetli Kâmran İnan’dan duymuştum:

Her ülkede hain çıkar ama bizde fidanlığı var”…

Hakikatten öyle:

Hainimiz kadar ahmağımız da var…

Bir birini aratmazlar!..

 

***

 

Bütün bu karanlık tabloya rağmen, aydınlık Batı’dan sızmaya başladı yine.

Nasıl mı?

Şöyle:

Hollanda’nın kurucusu William I’in yanında “Atatürk’ün hayatı ve felsefesi” de ders kitaplarına konuluyormuş, iyi mi?

Batı’da çocuklara Atatürk’ün felsefesi öğretilecek.

Bizimkiler Devletimizin kurucusunu unutturmak için yarış halinde:

Çanakkale Zaferi’nin 104. Yıldönümü anma törenlerinde kürsüye çıkartılan Çanakkale Kız İmam Hatip Lisesi öğretmenine, bu Cennet vatan uğruna canlarını seve seve veren şehitler için dua yaptırmışlar.

Hoca Efendi, “Size ölmeyi emrediyorum!” emrini veren o büyük komutana dua etmeyi unutmuş!!!

Mustafa Kemal Atatürk’ün adını ağzına alamıyorlar, acaba neden?

Bilmiyor ki, ne şehitlerin ne de onların Yüce Komutanının duaya ihtiyacı var…

Asıl kendileri acınacak durumdalar…

Zavallılar….

 

Cemil Can