KONUK YAZARLAR

ABD’NİN “MÜSLÜMAN KARDEŞLER”İ!..

Müslüman Kardeşler

Mısır’da ilk defa seçimle başa gelen devrik Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, hakkında açılan “casusluk” davasının 17 Haziran 2019 günü yapılmakta olan duruşmasında yaşamını kaybetti.

1982-1985 yılları arasında ABD’nin Northridge Kaliforniya Eyalet Üniversitesi‘nde yardımcı doçent olarak görev yapan Mursi’nin ardından, “Arap Baharı” yeniden tartışılmaya başlandı.

İdeolojik bakımdan yakın olduğu “Müslüman Kardeşler” hareketi içerisinde siyasete atılan Mursi, 2000 ve 2005 yılları arasında milletvekiliydi.

Mursi’nin genel başkanı olduğu Özgürlük ve Adalet Partisi,2011 Mısır Devrimi” sonrasında yapılan seçimlerde parlamentoda çoğunluğu elde etmiştir.

Yasemin Devrimi” olarak adlandırılan 2011 Mısır Devrimi; halkı mevcut yönetime karşı seferber olmaya çağıran;mitingler, protestolar, halk ayaklanmaları, silahlı çatışmalar gibi sivil itaatsizliklerin bütünü olarak tarif edilebilir.

ABD’nin kışkırtma ve desteği ile hayata geçtiği için gerçek anlamıyla bir “devrim” olduğu söylenemez!

Diğer adıyla “Arap Baharı” olarak bilinir…

***

Arap Baharı, Büyük Ortadoğu Projesi’ne (BOP) uygulama sırasında verilen aldatıcı bir isimdir.

BOP’un ne anlama geldiğini, eski ABD Dışişleri Bakanlarından Condoleezza Rice Washington Post gazetesinde kaleme aldığı köşe yazısında: Amerika’nın güvenliği için tehdit oluşturan 22 ülkede “daha ileri demokrasi, hoşgörü, refah ve özgürlük arayanlara” her türlü desteği vererek mevcut hükümetleri değiştirmek ve ABD çıkarlarını gözeten yeni yöneticileri iş başına getirmek olarak açık açık anlatmıştır. (1)

Amerikalı yöneticiler, güya Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülklerinde “özgürlük açığı” tespit ettiler.

Önce bu açığın:

”İnsanlara üniversitelerini, kariyerlerini ve ailelerini dahi bir kenara bıraktıracak nefret ideolojileri için verimli bir temel oluşturmakta ve bunların yerine, beraberlerinde olabildiğince çok fazla masum canı da götürerek, kendilerini patlatmayı tercih ettirmekte” olduğu vurguladılar.

Ardından;Tunus’tan başlayarak meşru hükümetleri yıkma ve ülke sınırlarını değiştirme işlerine girişmişlerdir.

Suriye’ye kadar geldiler…

Coniler, petrol ve doğalgaz kaynakları ile hiç ilgileri yokmuş gibi davrandılar…

***

ABD kışkırtması ile başlayan gösteriler sonunda, Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek istifa etmek zorunda bırakıldı; yapılan seçimlerde de iktidara Muhammed Mursi taşındı.

Mursi, BOP’un yarattığı karmaşada, kullanılan oyların yüzde 51.73 ile iktidara gelmiştir.

İlk turda yüzde 25.5 oy almış, ikinci turda sadece yüzde 51.85’te kalabilmiştir.

Başka bir söyleyişle, demokrasi kahramanı gibi sunulmaya çalışılan Mursi, toplam seçmenin yüzde 26.82’sinin desteği ile Cumhurbaşkanlığına seçilmiştir.

Bir de bu nedenle “2011 Mısır Devrimi” gerçek anlamda bir “devrim” olarak kabul edilemez!..

Mursi’nin ardından yakılan “ağıtlar” fazlasıyla abartılıdır…

Sonradan inkar edilmiş olsa da, evlilik yaşını 14’e indirmesine ve eşi ölen erkeklere ilk 6 saat içerisinde “veda seksi hakkı” tanıyan yasa tasarısının Meclise getirilmesine karşı çıkmayan bir Cumhurbaşkanı olarak siyasi tarihe geçmiştir…(2)

***

Bütün gücüyle Mursi’nin arkasında duran Müslüman Kardeşler adlı terör örgütü, ancak “2011 Devrimi”nden sonra yasal statü kazanabilmiştir.

2011’den sonra “İhvan-ı Müslimin” adını kullanmaya başlamışlardır.

İhvan-ı Müslimin, 30 Nisan 2011’de Özgürlük ve Adalet Partisi’ni kurarak Mısır siyaseti içerisindeki yerini aldı…

Beşinci Cumhurbaşkanı olarak seçilen Mursi’ye karşı, Genelkurmay Başkanlığına atadığı ve Müslüman Kardeşler’e yakınlığı ile bilinen Abdülfettah el Sisiönderliğinde ve tabii ki, yine ABD’nin kışkırtması ile 2013 yılında, askeri bir müdahale gerçekleştirilmiştir.

İlginçtir:

Darbe yapılan Mursi ile darbeyi yapan Sisi, Müslüman Kardeşler örgütünün üyeleridir ve ABD, yerine göre her ikisini de desteklemiştir!..

Sisi de Mursi gibi “bilgi ve görgüsünü” artırmak için ABD’ye gidenlerdendir.

1992’de İngiltre’de Komuta ve Kurmay Subay Akademisi‘nde, 2006’da da ABD Kara Harp Akademisi‘nde eğitim ve kurslar almış olan Sisi, Mısır Silahlı Kuvvetleri Yüksek Konseyi’nin en genç üyesiydi…

***

Gelelim “Müslüman Kardeşler”e ve bitirelim:

Müslüman Kardeşler, 1928 yılında ilkokul öğretmeni olarak görev yapan Hasan el-Benna tarafından; “dinsel, politik ve sosyal bir hareket” olarak kurulmuştur.

Hareket, 1882 yılında Mısır’ı işgal eden Britanya İmparatorluğu’nun, o yıllarda yoğunlaşan “politik ve toplumsal adaletsizliklerine” muhalif bir söylemle ortaya çıkmıştır.

Örgüt, “eğitim” ve “yardımseverlik” alanlarındaki söylemleri ile hızla gelişmiştir.

Bu yönden bakılınca FETÖ’nün ikiz kardeşi gibidir…

Müslüman Kardeşler, “Modernizm” ile “dinsel gelenek” arasında yıkılan bağları tekrar kurma iddiasındaydılar.

Mısır’da yıllar boyunca en kapsamlı, en iyi organize olmuş ve en disiplinli politik muhalefet yapılanması Müslüman Kardeşler’di…

***

1930’larda Nazilerle bağlantılıydılar; İngilizlere yönelik “ajitasyon, espiyonaj ve sabotaj” faaliyetlerinde bulunuyorlardı.

1948’de lider nitelikli 32 militanları tutuklandı.

Mısır Başbakanı Nukraşı, örgütün dağıtılması talimatını verdi.

28 Aralık 1948’de tertipledikleri bir suikast sonucu Başbakanı öldürdüler.

Hükümet ajanlarının misilleme olarak Kahire’de düzenledikleri silahlı bir başka saldırıda da Benna hayatını kaybetti…

***

Müslüman Kardeşler, “liberal, ileri ve kozmopolit” Mısır’ı sekteye uğrattığını ileri sürdükleri; gece kulüpleri, sinema salonları, oteller ve İngilizlerin sıkça ziyaret ettiği Kahire merkezindeki 750 binanın kundaklanarak yıkılması olaylarına karışmakla da suçlandılar.

1952’de yapılan Hür Subaylar Darbesi’ne destek oldular.

İkinci Cumhurbaşkanı Cemal Abdünnasır’a (Nasır) karşı düzenlenen bir suikast sonucu örgütün faaliyetleri yasaklandı; üyeleri tutuklandı ve binlercesi çeşitli cezalara çarptırıldı.

Ardından, İslam’da Sosyal Adalet eseri ile tanınan ve Kahire Üniversitesi’n öğretim üyeliğinden ayrıldıktan sonra, örgüte katılan Seyyid Kutup, suikastlarda rol almak ve darbe girişiminde bulunmak suçlamalarından, 1966 yılında altı arkadaşı ile birlikte idama mahkum edildi.

1949 yılında ABD’ye giden Kutub, Müslüman Kardeşler’e sonradan katılmış olmakla birlikte, örgütün en etkin düşünürüydü; 1964’te yayımlanan Yoldaki İşaretler adlı eseri ve düşünceleri, İslami Cihad ve El Kaide gibi Radikal İslamcı gruplara ilham kaynağı oldu.

Amerikan medeniyetini “primitif” olarak gördüğü ve reddettiği de söylenir…

***

Nasır’ın halefi Enver Sedat, 1970’de Devlet Başkanı oldu ve cezaevlerinde bulunan Müslüman Kardeşler üyelerini serbest bırakttı.

Sedat, bunların sol gruplara karşı yardımlarına da izin vermişti.

Ne var ki, Erver Sedat suikastınında anahtar rolü yine bu örgüt üyeleri oynadılar.

Sedat, 1981 yılında, Müslüman Kardeşlerin Mısır Ordusu içerisinde bulunan üyeleri tarafından öldürülmüştü…

***

Müslüman Kardeşler, 2011 Ocak ayında başlayan yaygın gösterilerden sonra, istifa eden Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek döneminde, öğrenci kurumlarında hakim duruma gelmişlerdi.

Bu yöntemi Fetullah Gülen’in masum görünen ilk faaliyetlerine benzetirim.

Müslüman Kardeşler, uluslararası alanda İngilizce bir ağ sitesi hazırladılar ve bazı önderlerini Batı’ya göndererek, dünya kamuoyunda yanlış tanındıklarını anlattılar:

Amerikan Guardian gazetesinde ve Amerikan Yahudi gazetesi Forward‘da makaleler yayınlattılar.

Dikkatimi çekmiştir; Siyasal İslamcılar nedense hep ABD gazetelerinde yeşerip büyümüşlerdir!..

***

Mısır’daki Özgürlük ve Adalet Partisi ile Türkiye’deki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin adlarındaki “adalet” sözcüğü, aralarındaki ideolojik yakınlığa vurgu yapıyormuş gibi hep dikkatimi çekmiştir.

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, askeri darbe ile düşürülen ve yargılandığı mahkemede bir duruşma sırasında kalp krizi geçirerek vefat eden Mursi’yi pek severdi:

Mursi’nin ölümü ardından yayınladığı taziye mesajında; ondan “şehidimiz” olarak söz etmiş, 81 ile ilçelerinde sala okutup, gıyabi cenaze namazı kılma talimatı vermiştir…

Sisi yönetimi ile diplomatik ilişkilerimizin düzeyi de bu konuda yeterince fikir vermektedir. (3)

Reis, Mısır’da 2013 darbesini yapan Sisi yanlılarının iki parmakla yaptıkları “zafer işareti”ne cevap olarak; Mursi yanlılarının dört parmakla yaptıkları “rabia işareti”ni uzun süre kullandıktan sonra; bu işaretin anlamının; “Tek Millet, Tek Devlet, Tek Vatan ve Tek Bayrak” olduğunu söyleyerek, yanlış anlaşılmaları ne derece önleyebilmiştir bilmiyorum!..

***

Müslüman Kardeşler Örgütünün radikal pek çok İslami örgüte fikir babalığı yaptığına da kuşku yoktur.

Bu grubu, baştan beri ABD’nin destekleyerek kullandığıhakkındaki iddialar, her geçen gün daha da güçlenmektedir:

Amerikan gazetelerinde makale yayınlatarak meşruiyet arama çabaları, FETÖ’nünkinden farklı değildir.

Her iki örgütün, “eğitim” ve “yardımseverlik” konularındaki faaliyetler ile üne kavuşma da tıpatıp aynıdır.

Ya o “İngilizce ağ sitesi” kurmalarına ne demeli!

FETÖ’nün çalışma şekli ile Müslüman Kardeşler’in çalışma şekli arasındaki benzerlik, her iki örgütün arkasında CIA’nın eli olduğu düşüncesini desteklemektedir.(4)

En azından benim kanaatim böyledir…

Paylaşayım istedim…

Av. Cemil Can

DİPNOTLAR:

(1) https://www.yeniakit.com.tr/haber/ortadoguda-22-ulkenin-sinirlari-degisecek-332146.html

(2) http://www.dunya48.fr/cemil-can/20875-cemil-can-nekro-filler-ve-14-yasinda-yasama-veda-edenler?fbclid=IwAR2Z0vN3TQuQznMiq_DMmKfS_3qZSBpCrk6fQv9r144UproKc6maHS2PnQc

(3) http://www.mfa.gov.tr/turkiye-misir_siyasi-iliskileri-.tr.mfa

(4) https://www.ulusal.com.tr/m/dunya/abdden-musluman-kardesler-cikisi-h164193.html