KONUK YAZARLAR

OLAN BİZİM AMERİKANCILARA OLDU!..

Bizimkiler “kapitalsiz kapitalist” olmayı neden seçtiler bilemeyiz.

Belki de Amerika’ya ilk yerleşen kolonicilere özendiler.

Kim bilir belki de; devamlı “Batı”ya giderek zenginleşeceklerini, refah içerisinde bir yaşam süreceklerini umdular.

Akıl dışı nedenlerle, takım tutar gibi Amerika’yı tuttular!

Amerika ile üzüldüler, Amerika ile sevindiler…

Kısaca umutlarını “büyük devlet”e bağladılar…

Aralarında kendini öylesine kaybedenler var ki, Amerika’nın yardımı ile iktidara gelinebileceğine bile inanırlar…

Oysa onlarca örneği vardır; bu şekilde hep Amerikalılar başka ülkelerde iktidar olmuşlardır…

***

Kapitalizmi ve emperyalizmi anlatamadığımız insanlara, dünyanın en acımasız ve ahlaksız ekonomik sistemini uygulayan Amerika Birleşik Devletleri’ni[1] nasıl tanıtacağız?

Henüz sıcaklığını koruyan İranlı General Kasım Süleymani suikastı ve arkasından İran’ın Irak’taki ABD üslerine yaptığı intikal saldırıdan çok şeyler öğrenebiliriz:

Önce bir soru soruyorum:

Amerika’nın Ortadoğu’da ne işi var?

Bu soruya cevap vermiyorum, soruyu erbabına bırakıyorum; o sorsun!

Ben başka bir şey anlatacağım:

Bağımsız bir ülkeyi, “ellerinde kimyasal silahlar var, komşu ülkeler ve insanlık için tehdit oluşturuyorlar” yalanı ile işgal edenlerden azıcık söz edeceğim.

Kendi yalanlarını kısa bir süre sonra “CIA bizi kandırdı” diyerek, itiraf edecek kadar pişkin olan Amerikan yönetimi, Saddam’ı iktidardan düşürdükten ve Irak ordusunu dağıtıp, petrollerine el koyduktan sonra, çekip gitmedi; işbirlikçisi Barzani’ye Kuzey’de bir özerk yönetim kurdu, diğer işbirlikçi Talabani’yi de Irak’a kukla Cumhurbaşkanı yapıp, Irak’ın yönetimine fiilen el koydu…

***

Amerika, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da sürekli savaş istiyor.

Bir taşla, birkaç kuş vurmaya alıştılar.

Sürekli savaş demek, sürekli silah üretmek ve satmak demektir.

Ayrıca teknolojik olarak modası geçmiş, elde kalmış silahları da paraya çeviriyorlar.

Bunun için de savaş çıkarmak şarttır.

Zira silahın pazarı savaştır!..

Sürekli savaş, sürekli silah üretmek ve satmak demektir.

Savaşın sonunda “Kim kazanırsa ondan…” şeklinde başlayan bir cümle  kurmuyoruz artık.

Biliyoruz ki; savaşanlar savaşı kazanamazlar, kazanacak olanlar; savaş çıkaranlar, yani silahları satanlar ve savaşları finans edenler olacaktır.

Bu tespitin doğruluğunu yakın geçmişte yaşadığımız yöresel ve genel savaşlardan biliyoruz…

***

Savaşın nerede çıkartılacağı da çok önemlidir:

Ortadoğu ve Kuzey Afrika çıkartılmasının sebebini, sadece silah satışlarına bağlayamayız.

Bu bölgeler, dünyanın en rafine (kaliteli) petrol rezervlerine sahiptir.

Ayrıca Akdeniz’in doğusunda zengin hidro-karbon (doğalgaz) kaynakları da var.

Bu coğrafyada bağımsız ülkelerin olması,  emperyalistlerin işine asla gelmez:

Zira bağımsız ülkeleri kolay kolay savaşa sokamazlar; doğal kaynaklarını rahat sömüremezler.

Bu yüzden petrol ve doğalgaz denizlerinin üzerinde; küçük, bağımlı ve işbirlikçi bekçi devletler olsun isterler.

Büyük Orta Doğu Projesi” (BOP), bu amacı gerçekleştirmek için geliştirilmiştir.

Rejimleri ve sınırları değiştirilmeye karar verilen ülkelerden biri de Türkiye’dir.

Emperyalistler, bu planın haritasını bile hazırlayıp, yayınlayacak kadar edepsizdirler…

***

Emperyalist devletler için Türkiye’nin başka bir açıdan da önemi vardır.

Asya ile Avrupa kıtası arasında köprü olan Türkiye, petrol ve doğalgaz kaynaklarının hemen yanı başındadır ve Batı’ya akıtılmaları için gerekli geçiş güzergahlara hakim bir coğrafyadadır.

Dünyanın diğer büyük devletleri; Hindistan, Çin, Japonya ve diğer Asya ülkeleri petrol ve doğalgaz ihtiyacını, büyük ölçüde Ortadoğu’dan karşılamaktadırlar.

Ortadoğu’yu kontrol eden ülkeler, enerjiyi de kısmen kontrol etmiş olurlar.

“Enerji” yaşamın olmazsa olmazıdır; hava ve su kadar gereklidir…

Enerji baskısını kullanarak, rakip ülkelerin pazar alanını daraltmak mümkündür.

Bu bakımdan Türkiye’yi ele geçirmeden böyle bir planı uygulamak imkansızdır.

Türkiye’nin ve Türkiye’yi yönetenlerin tek şansı bu jeopolitik durumdan gelir, demek yanlış değildir.

Bu yüzden, dünyanın hiçbir süper gücü Türkiye’yi rakibine kaptırmak istemez.

Türkiye’yi yanına alan sahada daha şanslıdır…

***

Demek ki, mesele sadece; silah satmak, enerji kaynaklarını yağmalamak değildir.

Rakip devletleri zayıflatmak, onların pazar paylarını azaltmak, enerjilerini gereksiz yerlere harcatmak da savaşın bir biçimidir.

Vekalet savaşları” da denen bölgesel savaşlar, bu üç amaca da hizmet ederler.

Savaşan askerler çoğu kez; din için, mezhep için, mikro milliyetçilik için, vatan için, millet için, ümmet için savaştıklarına inandırılırlar…

Bunun için emperyalistler, az gelişmiş toplumlar için “Ilımlı İslam” örneğinde olduğu gibi, “yeni din” bile üretebilirler…

***

Burnundan kıl aldırmayan Amerika:

Füzeler indikten sonra, İran’la önkoşulsuz görüşmeye hazır olduğunu açıkladı.

İsviçre üzerinden İran yönetimine defalarca mesaj iletti.

BM’e mektup yazarak, savaş çıkartmak niyetleri olmadığını bildirdi.

NATO’dan bile yardım istedi…

Kulaklarıma inanamıyorum!..

***

ABD’nin hatırı sayılır düşünce kuruluşlarından Rand Corperation’un, Rusya’daki savunma konuları ile ilgilenen araştırmacısı Dara Massicut; ABD’nin kayıp vermemesini; “saldırının tasarlanmış sembolik bir saldırı olarak görmediği” şeklinde açıklamıştır.

ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi ise, ABD yönetiminin gereksiz provokasyonlarını sona erdirmesi gerektiğini söyledikten sonra, Amerika ve dünyanın savaşı göze alamayacağını vurgulamıştır…

Bu açıklamalar oldukça önemlidir…

***

Saldırıdan hemen sonra, Çavuşoğlu’nun Irak’ı ziyaret ederek, yalnız olmadıkları mesajını vermesi dahi son derece önemlidir.

Savaştan sonra ABD tarafından dizayn edilen Irak Meclisi’nin, yabancı askerlerin Irak’ı terk etmesini istemesi, bölge ülkeleri açısından dönüm noktası değerindedir.

Bu yaşananların ortasında, Putin ve Erdoğan’ın Türk Akımı projesinin açılışının yapılması, biraz meydan okuma ve yeni güçler dengesinin nasıl oluşacağının işaretidir.

Trump’ın “İran ABD hedeflerini vurursa  52 hedef belirledik. İçinde kültürel miraslar da var. Hepsini vururuz” tehdidinden sonra;  arkasına CENTCOM, SOCOM ve Pentagon temsilcilerini alarak yaptığı açıklamanın doğru tercümesi, “Süper Güç”ün yelkenleri indirdiğini ilan etmesidir.

Kim ne derse desin, Amerika Ortadoğu’da yenilmiştir.

En kısa zamanda da pılısını pırtısını toplayıp gidecektir…

Tam da bu sırada, İsrail’in “yeni silah”ını tanıtması, karanlıkta türkü söylemekten çok da farklı değildir…

Japonların, 1941 yılındaki Pearl Harbour baskınından 79 yıl  sonra, ABD üslerine ikinci saldırıyı İran yapmış olması, tarihe altın harflerle geçecek bir olaydır.

Kahrolsun emperyalizm, yaşasın mazlum halkların kardeşliği…

Av. Cemil Can



[1] Dünyanın başına bela olan Amerikalılar, Avrupalıların en sorunlu olan torunlarıdır. Amerika Birleşik Devletleri’nin nasıl kurulduğunu, Amerika devletinin resmi tarihinden daha kolay öğrenebiliriz: Amerika Kıtası’nın keşfinden sonra, bu topraklara yerleşmek üzere giden; İngilizler, Hollandalılar, İsveçliler, Norveçliler, İtalyanlar, Fransızlar, İspanyollar, İskoçyalılar, İrlandalılar, Almanlar, Portekizliler, Polonyalılar ve Danimarkalılar yerlilere ve Kızılderililere nasıl acımasız davrandıklarını, bir karış toprak için birbirlerini nasıl boğazladıklarını, Afrika’dan zincirleyerek getirdikleri köleleri boğaz tokluğuna nasıl çalıştırdıklarını resmi tarihlerinde bile gizleyemiyorlar. Amerika ormanlarında yaşayan hayvanları avlayıp kürklerini ve balta girmemiş ormanların ağaçlarını kesip satmak suretiyle, doğayı nasıl mahvettiklerini kendi ağızlarından doğrudan öğrenebiliriz. Mısır, kabak ve fasulyeyi nasıl ekerek hayatta nasıl kalacaklarını öğrtikleri insanların, Kızılderililere yaptıkları insanlık dışı muameleler, yeni nesilleri hakkında yeterince fikir verebilir.

Aşağıdaki bağlantıyı tıklayarak öğreneceğiniz bilgiler içerisinde en büyük yalan; barışçı oldukları konusunda bütün dünyanın hemfikir olduğu Kızılderililerin güya kendilerine saldırdığıdır.

http://www.usemb-ankara.org.tr/ABDAnaHatlar/Tarih.htm