KONUK YAZARLAR

K A D I N L A R I M I Z!..

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun!

Kadınlar; kocaları, erkek arkadaşları ve yakın akrabaları tarafından öldürülüyorlar.

Geçen yıl kadınların 52’si sokak ortasında; 292’si “güven içerisinde” evlerinde öldürüldü…

***

 Bütün katillerin bahanesi hemen hemen aynı namussuzluğa bağlı:

Kıskançlık” ve “namus”!..

***

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, yıllara göre öldürülen kadın sayılarını açıkladı:

Son on yılda 3 bin 78 kadın, erkek cinayetlerine kurban gitmiş.

Öldürülen 474 kadın anne, 7 kadın da hamileydi.

Böylece “namus belâsı”na katledilen annelerin sayısı 781’i buldu…

Geri kalanlar müstakbel anneydi…

***

Balkan savaşlarından itibaren; miting kürsülerinde, milli mücadelenin her alanda örgütlenmesinde, her cephede ve cephe gerisindeki ağır hizmetlerde erkeklerinden geri kalmayan, hatta daha çoğunu yapan annelerin-kadınlarımızın hakkını asla ödeyemeyiz.

Buradan itibaren sözü iki Büyük Ustaya bırakıyorum:

Önce Nazım Hikmet’i dinleyelim:

KADINLARIMIZ

 “Toprak öyle bitip tükenmez, /dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişemeyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık kısacıktılar
ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında
ve ayakları altından akan
toprak,
toprak,
ve topraktı.
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
oyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
Ve kadınlar
birbirlerinden gizleyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yârimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehribar başlı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve on beşlik şarapnelin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üzerinden Afyon`a doğru.”

Şimdi de Bekir Coşkun’un “Bir kadın gittiğinde…” başlıklı yazısını[1] yerinden okuyalım…

Başka söze gerek var mı?

Bütün annelerin önünde saygı ile eğiliyor, o mübarek ellerinden öpüyorum…

Av. Cemil Can